Korkuların tamamı, geleceği hayal ederken ortaya çıktığına göre, aynı şekilde geleceğe bıraktığınız işler de bu korkuyu artırır. İnsanların büyük bir çoğunluğu tam da bu yüzden stres, yorgunluk ve yılgınlık içindedir. Dahası sürekli bir kararsızlık girdabının içinde dolanır dururlar…
Ben bir yaşam koçu olarak yapacak çok işi olduğunu ancak bunlar için yeterli zamanı olmadığını söyleyen insanlarla sık sık çalışıyorum. Genelde bunalmış olduğunu söyleyen danışanlarımdan onları bunaltan işler konusunda bana örnek vermelerini isterim. Danışanım tarafından örnek verildiğinde anında o işi birlikte yaparız. Bunun pek de zor olmadığını gördüğünde danışanım çok şaşırır. Aslında şaşıracak pek de bir şey yoktur çünkü bu konu ile ilgili kişinin tek eksiği eyleme karşı ön yargılı olmasıdır.
İnsanların yaptığı büyük hata, sorunlarına haddinden fazla kafa yormaktır. Çünkü bu durumda kaygılar, kaygı duyulan şeyden bile daha büyük hale gelir. Üstüne bir de bunu yaparken ortaya çıkan duygular irdelenince problem daha da büyür.
Kararsızlık, insanın iyi işler çıkarmasının önündeki en büyük engellerdendir. Yapmak istediğimiz bir işin üzerine düşünmeye başladığımızda sürekli olumsuzluklara odaklanırız çünkü zihnin görevi budur. Zihnin gelecekte yapılacak işleri büyütür ve korkulacak hale getirir. Bu sebeple ya erteler ya da tamamen vazgeçeriz.
Dikkatimizi verecek olursak, burada çözüm son derece basittir. Bunlara kafa yoracak zamanı eyleme geçmek için harcayacak olsak, zaten ortada düşünecek, ya da üzülecek bir sorun da kalmayacaktır. Velev ki halledilmemiş olsun, eylem onu meşgul ederken, bunları düşünmesine gerek kalmaz.
Kimi zaman hemen çözüm üretmemiz gereken bir olay ile karşı karşıya kaldığımızda, erteleme eğilimine geçer ve şöyle deriz; “Şu an zor bir durum ile karşı karşıyayım ve bu sorunun altında eziliyorum. Daha sonra yaparım.” Halbuki burada kaçırdığımız şey, boşanma, ölüm, ekonomik kriz gibi dramatik durumlar ile karşı karşıya kaldığımızda, o konu ile ilgili bir hikaye uydurmadığımız sürece aslında biz de bir duygu değişimine yol açmaz.
Üzüntü, depresyon, tükenmişlik hissi, kaygı gibi duygular aslında içinde olduğumuz durumu yorumlayıp, sonra da kendimizi buna inandırmamız sonucu yaratılır. Yani bizi ezen aslında o durum karşısındaki düşüncelerimizdir, durumun kendisi değildir.
İnsan korkuları kendi yaratır, mesela resim çizmek gibi… Bir adam düşünün; elindeki boyalarla son derece kötü bir resim çizip, sonra da kendi çizdiği resme bakıp ondan korkup kaçıyor… İşte yarattığımız korkular da aynen böyledir.
Burada Colin Wilson’un harika sözlerinden biri aklıma geliyor,
“Sahip olduğumuz büyük güç kaynakları karşısında karamsarlık ancak gülünesi bir saçmalıktır”
Peki biz Wilson’un bahsettiği bu büyük güç kaynaklarına neden ulaşamıyoruz? Çünkü ilginç ve üzücü bir şekilde odağımız istediğimiz değil, istemediğimiz şeyler üzerinde yoğunlaşıyor. Bu da bizi atalet halinde bırakıyor… Yapılacak işler listemizin tepesine beslenmesi gereken korku ve kaygılarımızı koyuyor ve sürekli onları düşünüyoruz.
Bilim insanları sayesinde biliyoruz ki beynimizin iki bölümü var, sağ ve sol lob… Sol lob, endişe ve mantık üretir. Sağ lob ise duygusal taraftır, yani üretkenlik ve hayal gücü bu bölüm sayesinde kullanılır. Beyninin sadece sol lobu gelişen ve bu loba kulak veren insanlar her adımlarını mantık ve gerçekçilik çerçevesinde atar. Sürekli endişelerine kulak verir, kuruntu üretir. Mell Robbins bu konuyu ‘otomatik pilot ve el freni’ ifadeleri ile açıklıyor. Yani beynimizin sağ lobu otomatik pilot, sol lobu ise el freni. Ve herhangi bir konuda eyleme geçmek istediğimizde eğer en fazla 5 saniye içinde bunu yapmazsak, el freni görevi gören sol lob, bu konuda karşımıza çıkabilecek olumsuzlukları saymaya başlayarak bizi bundan alıkoyuyor.
Halbuki bir işin sonunu görmenin tek yolu, eyleme geçmek ve sonuçları görmektir. Eğer sonuçlar istediğimiz gibi olmazsa, yapmamız gereken şey karamsarlığa kapılma değil, yalnızca değerlendirme yapmaktır. Geleceği kaygılarla doldurmak yerine onu yaratmak istiyorsak şimdinin gücünü kullanmalı ve harekete geçmeliyiz. Çünkü gelecek, sadece yaşadığımız anda şekillenir. Peter Drucker’ın dediği gibi, “Geleceği tahmin etmenin en iyi yolu onu yaratmaktır” Yaratmakta, sadece eylemle olur. Kaygı üretmeye gerek yoktur, bunun yerine “İstediğim geleceğe ulaşmak için bugün üzerime düşen nedir?” diye sormalı ve bugün yapmamız gerekenlere odaklanmalıyız. Bu, geleceği inşa etmek için yeterlidir çünkü bugünü başarılı bitirmekle bütün hayatımızı başarılı geçirmek arasında bir fark yoktur.
Ve geleceğimiz, şu anda üzerinde çalıştığımızdan başka bir şey değildir. Sizin korkuları bırakıp eyleme geçmenize ve sizin geleceğinizi yaratmanıza…