İş tatmininin ne kadar önemli olduğunu, çalışma hayatı tecrübesi olanlar olarak çoğumuz biliriz. İşimizden hoşnut olmadan çalışırken yaşadıklarımız ve bu durumun sonuçları ile severek ve isteyerek çalıştığımızda nasıl olacağımız ve bunun ne gibi ek sonuçları olabileceği arasında dağlar kadar fark var.
Her gün işe başlarken ayakları geri giden insanın çok başarılı olma olasılığı ne kadardır? Veya böyle birinin bu şekilde gelirini artırabilmesi ne derece mümkündür? Peki ya genel hayat tatmini? Memnun olmadığı bir işle hayatını kazanırken ve vaktinin çoğunu buna verirken mutlu olması, dengeli ve sağlıklı bir hayat yaşaması ihtimali gerçekçi midir?
Tersini de düşünelim: Yaptığı işten fazlasıyla tatmin olan bir insanın dünyası nasıldır? Başarı ile ilişkisi, istediği seviyede gelir elde edebilmesi, özel yaşamındaki tutumu ve daha pek çok konu, bu durumdan olumlu etkilenecektir. Hayata ve fırsatlara açıklığı, risk alma isteği, stresle baş etme gücü bile çok daha yüksek olacaktır.
Araştırmalar, iş tatmini ile genel yaşam tatmini, sağlık, iş performansı gibi unsurlar arasında anlamlı ilişkiler olduğunu gösteriyor. Bu da, severek ve isteyerek yaptığımız bir işte çalışmanın aslında lüks değil, gerçek bir ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Ekonomisi sıklıkla yüksek dalgalanmalara maruz kalan bizim gibi ülkelerde maalesef işin edinilmesi veya sürdürülmesi daha öncelikli ihtiyaç olarak düşünülüp, iş tatmini konusu ihmal edilebiliyor. Ancak burada şöyle bir gerçek var: tatmin olmadan çalışılan bir işin sürekliliği çoğunlukla riske girmiş oluyor. Bu da “ne olursa olsun, en azından bir işim var.” mantığının temelindeki amaç ile aslında çelişiyor. Tatminsiz bireylerin, kendi yakın çevrelerine ve topluma olan etkileri ise bambaşka bir inceleme konusu.
Aslında, tam da bizim gibi ülkelerin, işini severek ve başarıyla yapan insanların çoğalmasına ihtiyacı var. Ancak bu sayede, katma değerli ürünler ve hizmetler çoğalabilir, küçük işletmeler daha başarılı olabilir, ekonomik büyüklük her kesimden beslenen bir hal alır. Aynı ihtiyaç, şirketlerde de var. Büyük kurumların giderek en çok eğildikleri alanlardan biri, çalışanlarını daha bağlı ve işle gerçekten ilgili kılabilmek.
Özetle diyebiliriz ki; tatmin olduğumuz bir işte çalışmamız, sadece biz bireylerin değil, kurumların ve toplumun da büyük ihtiyacı.
İş tatmini nasıl elde edilir?
Bu konu aslında aşağıdakilerin etkisi altında:
- Bireysel etkenler (Kişilik, eğitim, zeka ve yetenekler, yaş, işle ilgili ön bilgi)
- Sosyal etkenler (Diğer çalışanlarla ilişkiler, grup çalışması ve dinamikleri, etkileşim ve iletişim fırsatları)
- Kültürel etkenler (altta yatan tutumlar, inanç ve değerler)
-Örgütsel etkenler (İçinde olunan kurumun büyüklüğü, yapısı, çalışan politikaları, uygulamaları, işin türü, teknolojinin kullanımı, liderlik tarzları, yönetim sistemi ve çalışma koşulları)
- Çevresel etkenler (ekonomik, sosyal, teknik etkiler, hatta hükümet politikaları)
Yukarıdaki faktör gruplarının her biri, işimizden tatmin duymamız için önemli. Ancak kişiden kişiye önem sıraları değişebiliyor. Bu nedenle de kendini iyi tanımak, en uygun yolu izlemek için kilit öneme sahip. Kendi beklentilerimizin ve ihtiyaçlarımızın, değerlerimizin, motivasyon sağlayıcılarımızın, ilgi alanlarımızın, becerilerimizin, güçlü ve gelişime açık yanlarımızın, hatta hangi durumda nasıl davrandığımızın ne kadar farkındaysak, iş tatmini konusunda neler yapabileceğimiz de o kadar net olacaktır. Elbette bu konu sadece bizim yapabileceklerimizle kısıtlı değil. Kurumların, iş verenlerin ve varsa yöneticilerimizin de yapabilecekleri var. Ancak bu yazının konusu, bireysel olarak biziz.
İş hayatında ne yaşıyoruz?
İş tatmini ihtiyacı, çoğunlukla yetişkinlikte ortaya çıkıyor. Özel hayatımızdaki durumlar kaçınılmaz olarak işle ilgili ihtiyaçlarımızı belirleyebiliyor. Bazen daha yüksek bir gelir ihtiyacı, bazen unvan, bazen işten çıkarılma kaygısı belirleyici olabiliyor. Anlaşmakta sorun yaşanan iş arkadaşı veya yöneticiler, içinde olduğumuz sektörün ya da ülke ekonomisinin dinamikleri, işin gereklerinin çoğalıp çeşitlenmesi, içinde olduğumuz organizasyonun geçtiği evreler, küçülme ve birleşmeler, ya da becerilerimize uygun bir işte olmamak da olabiliyor sebebi. Kimi zaman da, kendimizi tanıdıkça fark ediyoruz ki, yaptığımız işte anlam duygusundan yoksunuz ve bizim için bu olmazsa olmaz hale gelmiş. Bu farkındalık evresinin ardından da tutumumuza karar veriyoruz. Kimi zaman da bu konuda netleşemiyor, mutlaka bir çözüm bulmak istiyor ancak en doğru çözüm konusunda kararsız kalıyoruz. Kararımızın olası sonuçları, başkalarını da ilgilendiriyorsa durum daha zor çözümlenir hale gelebiliyor.
Oysa üniversitede böyle miydik?
O zaman şöyleydik: “İyi bir işe girmeliyim.”, “İş bulacak mıyım?”, “Hangi şirkette ne kadar maaş veriyorlar?” cümleleri kuran insanlardık. Günümüzde bunlara ek olarak “Kendi işimi kuracağım.”, “Hayatımı 9 – 5 mesaisinde geçirmek istemiyorum.”, ya da “Bu meslek nasıl bir şey?”, “X sektöründe çalışmak sıkıcı değil mi?”, “Yurt dışı kariyer fırsatları hangi firmalarda var?”, “A şirketinde yükselmek hızlı mı?”, “Mülakatlarda nasıl davranmalıyım? Cv’mi nasıl hazırlayayım?” cümlelerini duyuyorum. İş bulma ve işsiz kalmama konusundaki haklı kaygıların yanında, hayattan ve iş hayatından beklentilerinin biraz daha farkında olan bir nesil söz konusu. Soru işaretleri arasında iş tatminine dokunan şeyler görece daha çok. Nesiller değişse de ortak nokta; okul ortamından iş hayatına bakarken merak edilenlerin, yani bilinmezlerin çokluğu.
Lise gençliği
Ülkemizde deney tahtasına döndürülen ortaöğretimin sonlarına doğru öğrencilerin en önemli gündemi, aslında bütün geleceklerini önemli derecede şekillendirecek olan mesleki yönelim konusu. Şanslı olanlar, sevdiği veya yetenekli olduğu konuların farkında olanlar diyebiliriz. Çocukluktan yetişkinliğe geçiş döneminde, kişinin kendini ve hayatı tam anlamıyla tanıması epeyce zor. Burada ebeveyn ve genç arasında, ailelerin omzundaki “doğru olanı yapma” sorumluluğundan kaynaklanan başka dinamikler de söz konusu. Çok doğal olarak, üniversite veya meslek seçiminde serbestlik – kontrol yaklaşımları ve buna karşı kabullenme – çatışma durumları da ister istemez sürecin parçası haline gelebiliyor. Bu dönemde çoğunlukla ailelerin yönlendirmesi belirleyici oluyor.
Aslında hayatın her döneminde, iş tatminine doğru yönelmek için yapılabilecekler var. Kariyer Koçluğu veya Kariyer Danışmanlığı almak, psikometrik ölçüm araçlarıyla eğilimleri gözden geçirmek, ya da öz farkındalığımız yüksek, kararımız kesin ise, bu konuya planlı programlı bir mesai ayırarak hedefler belirlemek ve kendi yolumuzu çizerek bu yolda yürümek, hayatımızı çok daha tatminkar ve anlamlı kılacaktır.
Rus Edebiyatının büyük ismi Maksim Gorki’nin dediği gibi:
“Çalışmak bir keyifken, hayat zevktir; çalışmak görevken, hayat köleliktir.”
Kaynakça:
Öznur, A. Ş. A. N., & ERENLER, A. G. E. (2008). İş tatmini ve yaşam tatmini ilişkisi. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 13(2), 203-216.
Özdevecioğlu, M., & AKTAŞ, A. G. A. (2007). Kariyer bağlılığı, mesleki bağlılık ve örgütsel bağlılığın yaşam tatmini üzerindeki etkisi: İş-aile çatışmasının rolü. Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, (28).
ÇEVİK, N. K., & Korkmaz, O. (2014). Türkiye’de yaşam doyumu ve iş doyumu arasındaki ilişkinin iki değişkenli sıralı probit model analizi. Ömer Halisdemir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 7(1), 126.
Faragher, E. B., Cass, M., & Cooper, C. L. (2005). The relationship between job satisfaction and health: a meta-analysis. Occupational and environmental medicine, 62(2), 105-112.
Petty, M. M., McGee, G. W., & Cavender, J. W. (1984). A meta-analysis of the relationships between individual job satisfaction and individual performance. Academy of management Review, 9(4), 712-721.
Mert, İ. S. (2010). İş Tatmini Alt Boyutlarinin Örgütsel Vatandaşlik Davranişi Üzerindeki Etkisi: Yöneticiler Üzerine Bir Araştirma. Savunma Bilimleri Dergisi, 9(2), 117-143.
https://www.streetdirectory.com/travel_guide/189397/careers_and_job_hunting/dimensions_of_job_satisfaction.html