Pezzettino adlı hikayesinde yazar Leo Lionni, Erickson prensiplerinde yer alan her insan tam ve bütündür ilkesini parçacık metaforuyla nasıl da güzel anlatıyor. İnsan, tam ve bütünlük ile ihtiyaç duyduğu tüm kaynağın içinde olduğunu fark ettiği an, kendisi için en iyi seçimleri yapıyor ve her davranışının altındaki pozitif niyeti görebiliyor.
Hayatta değişim kaçınılmazdır ve ben de kendime daha yakından bakma ihtiyacımı keşfettiğimde koçluk yolcuğuma “ne istiyorum” sorusuyla çıkıverdim. Yol boyunca edindiğim farkındalıklar, ihtiyaç duyduğum tüm kaynağa sahip olduğumu gösterdi bana. Kendimle başlayan bu keşif, zamanla hayatımda ulaşmak istediğim vizyona ait yol haritamı oluşturmamı destekledi. Güçlü ve gelişime açık yönlerimle tanışmak ve farkındalığımın artması, kendimi bilmekten öte bildiklerimi daha etkin yönetmemi sağladı.
Koç, katalizör göreviyle müşterisinin ihtiyaç duyduğu gelişim, değişim, dönüşüm sürecinde öncelikle ona tam ve bütün olduğunu farkettirerek geleceğe odaklanmasını, seçeneklerini görmesini ve potansiyelini ortaya çıkarmasını sağlar. Koç, müşterisinin vizyon oluşturmasına destek olurken yol arkadaşlığı ile onu pozitifte tutar. Koç, müşterisini dinlerken her şeyi hatta söylenmeyeni de duyarak ve duyduklarıyla en güçlü soruları sorarak müşterisinin hedefiyle ilgili hayal kurmasını, görüntü oluşturmasını sağlar. “En iyi koç orada olmayan koçtur” yaklaşımında koç, müşterinin sistematik düşünme yolculuğuna eşlik eder; müşteri gelecekteki kendi görüntüsünü ne kadar net oluşturursa, motivasyonu o derece yüksek olur. Koç, müşterisinin tam ve bütün olduğunu farketmesi için alan açar, müşterisinin kendisiyle ilgili henüz keşfetmediği potansiyelini görebilmesini sağlar. Bu muazzam yolculuğa eşlik edip, insanların hayatına dokunmak, harekete geçmesine ve işte bu ! dediği ana şahit olmak, kanımca koçluğun en güzel yanı…
Koçluk görüşmelerinde benim de şahit olduğum pozitif düşünce ve odaklanmanın gücüyle kişiler, eylem adımlarını kararlılıkla atıyor ve zamanlarını hedeflerine göre planlayabiliyor. Görsel beyin devreye girdiğinde kişinin elde ettiği pozitif görüntü, kendi kaynağına ulaşmasını sağlıyor. Kişi, değer farkındalığını arttırma çalışmasıyla en derindeki pozitif değere yani “özdeğer” e ulaşabiliyor. Bu odaklı derine yolculuk, müşteriyi çok güçlü kaynağına ulaştırıyor ve bu kaynağı hayatının her alanında ihtiyaç duyduğunda kullanmak üzere farkındalığı artıyor.
Günümüzde belirli bir konuya odaklanmak, uyaranların fazla olması sebebiyle güç hale geldi. Koçluk, odaklanmak istediğimiz konuya derinlemesine odaklanmayı çeşitli yöntemlerle destekliyor. Arzu edilen konuda yeterli motivasyon yoksa, harekete geçme veya hareketten verim elde etme de zor oluyor ve Koç kişinin değerleri ve zihin yapısını kullanması ile bu sürece katkıda bulunuyor.
Bizler, dünyayı algılarken en çok kendi konumumuzla algılıyoruz, yani ben bakış açısıyla. Şayet karşımızdakinin içine girip onun bakış açısıyla kendimize bakabilsek ya da bir kameradan kendimize ve olaylara bakabilsek acaba hayatımızda neler değişir? İnsan, tüm ihtiyaç duyduğu, kendini tamamlayan, var eden parçalarının farkına varmak için arayışa girdiğinde tıpkı Pezzettino gibi nihayetinde gerçeğini keşfedebiliyor.
“Adı Pezzettino’ydu. Onun dışında herkes kocamandı ve cesaret isteyen, harika işler yapıyordu. Pezzettino ise küçüktü. “Ben herhâlde başkasının küçük bir parçasıyım” diye düşünüyordu. “Kimin parçasıyım acaba?” diye kendi kendine soruyor, merak ediyordu. Bir gün bu sorunun yanıtını bulmaya karar verdi. “Affedersiniz” dedi koşana, “Acaba ben sizin parçanız mıyım?” “Bir parçam eksik olsa nasıl koşabilirim?” dedi koşan, bu soruya biraz da şaşırmıştı. “Ben sizin parçanız mıyım?” diye sordu güçlüye. “Bir parçam eksik olsa nasıl güçlü olabilirim?” karşılığını aldı. Yüzen, su yüzüne çıktığında Pezzettino ona da aynı soruyu sordu. “Bir parçam eksik olsa nasıl yüzebilirim?” yanıtını verdi yüzen ve yeniden derin sulara daldı. Dağdakine doğru tırmanırken, “Hey yukarıdaki!” diye bağırdı Pezzettino. “Sizin parçanız mıyım ben?” diye sordu. Dağdaki güldü. “Bir parçam eksik olsa dağlara tırmanabilir miydim sence?” Pezzettino, uçana da sordu. Ama aldığı karşılık hep aynıydı. Sonunda, Pezzettino bir mağarada yaşayan bilgeye gitti. “Ey bilge, sizin parçanız mıyım ben?” dedi. “Bir parçam eksik olsa bilge olabilir miydim sence?” karşılığını verdi bilge. “Ama birinin parçası olmam gerek” diye bağırdı Pezzettino. “Nasıl öğrenebilirim bunu?” “Pat Adası’na git” dedi bilge. Pezzettino ertesi sabah erkenden kayığıyla yola çıktı. Açık denizde zorlu bir yolculuk yaptı. Sırılsıklam ve yorgun bir şekilde Pat Adası’na ulaştı. O da ne! Ada, çakıl yığınlarından ibaretti. Bir ağaç bile, tek bir çim bile yoktu. Hepsinden önemlisi, tek bir canlı yoktu. Pezzettino bir yukarı tırmandı, bir düzlüğe indi; bir tırmandı bir indi. Ta ki sonunda ayağı takılıp yere düşünceye ve pek çok parçacığa ayrılıncaya kadar! Bilge haklıydı. Pezzettino artık biliyordu: O da diğerleri gibi, küçük parçacıklardan yapılmıştı. Kendini topladı. Tek bir parçasının bile eksik olmadığından emin olunca geriye, kayığına koştu. Bir an önce eve varabilmek için bütün gece kürek çekti. Bütün arkadaşları onu bekliyordu. “Ben kendimim!” diye sevinçle bağırdı. Ne demek istiyordu acaba? Arkadaşları tam olarak anlamadılar, ama Pezzettino mutlu görünüyordu. Bu nedenle arkadaşları da mutlu oldular.”
Kendini tanıma süreci, bitmeyen bir keşif ve gelişim sürecidir. Kendimiz hakkında bildiklerimiz buz dağının görünen tarafı ise, bilmediklerimiz görünmeyen kısmıdır. Bu keyifli keşif yolculuğuma bir soru ile başladım ve niyetim güçlü sorularla hayatıma anlam katmaya devam etmek.
Tam da ulaşmak istediğiniz hedefe ulaşmanızı sağlayacak, farklı bakış açılarıyla düşünmenizi sağlayacak güçlü sorularla karşılaşmanız dileğiyle….